90’lı yıllarda yaşanan kıyımı katliamı daha önce bizlere Abdülkadir Aygan’da anlattı, Ayhan Çarkın’da…
Mehmet Ağar; “Çok karıştırmayın, devlet için bin cinayet işledik. Bir tuğlayı çekersek devlet yıkılır” diyerek aslında güçlerini nereden aldıklarını beyan ederken, devleti de ‘Sakın ha bize kadar gelmeyin’ diyerek uyarıyordu.
Öyle de olmadı mı? ‘Ergenekon’ operasyonlarında Mehmet Ağar’ı ayrı bir kategoriye koyan devlet aklı, onu first class like a palace bir cezaevinde ağırlamadı mı?
Hatırlarsanız Ülkücüler cezaevinin etrafında bir yıl boyunca nöbet tutmuş ve Ağar’a halel gelmemesi için insanüstü bir gayret göstermişti. Derin lider Mehmet Ağar arada üzerinde şortuyla çıkıp denize giriyor, derinlere iniyor, iyice serinledikten sonra orada bulunan ülkücülerin alkışları ve sloganları altında tatil evine geri dönüyordu.
1990’ların devlet içi hesaplaşması sürüyor olmalı ki şimdiler de eski kıdemli istihbaratçı Mehmet Eymür itiraflara başladı. Mehmetlerin kavgası büyüdükçe yaşanan tüm rezillikler ortaya saçılıyor da, sonuç var mı, harekete geçen bir savcı var mı, Yok!
Bundan o kadar eminler ki artık derin devlet demeye bile gerek duymuyorlar ve aleni biçimde yapıyorlar. Sedat Peker’in ifşalarından da anlıyoruz ki; derin devlet eskiden gizli faaliyet yürüten bir yapıyken bugün artık aleni ve açık biçimde yapıyor.
Susurluk ekibi Çiller, Ağar, Perinçek AKP mitinglerinde Cumhurbaşkanı Saraylarında en iyi biçimde ağırlanıyor ve hükümete destek açıklaması dahi yapabiliyorlar. 15 Temmuz’dan sonra çıkıp “Hükümetin yanındayız, Erdoğan’a karşı çıkarak bizi incitirsiniz’ mesajını verdiler.
Bu açıklamalardan anlıyoruz ki Susurluk ekibi kendini devletin kendisi olarak konumlandırıyor ve Erdoğan’ın yanında duruyor.
Erdoğan’ın yanında durmalarının sebebini AKP’nin iktidarı döneminde herkese operasyon çekmesine rağmen bu ekibe hiç dokunmaması da olabilir ya da bu ekip hala devlete hâkim olduğundan AKP onlarla uzlaşarak iktidarını sürdürüyor da olabilir.
Durum bu kadar açık beyan ortadayken Mehmet Eymür gibi kıdemli bir istihbaratçı durup dururken Susurluk vakasını niçin yeniden gündeme getirdi?
Sedat Peker’den sonra Mehmet Eymür’ün de Ağar ekibini yeniden ifşa etmesi devlet içinde yeni bir operasyonun öncü depremleri gibi duruyor. Çiller’e yakınlığıyla bilinen Eymür; “Çiller’in cinayetlerden haberi vardı ama onayı yoktu. Ağar onu yanlış bilgilendiriyordu” diyerek Çiller’i kanlı arenanın dışına çıkarması ise dikkat çekiyor.
Susurluk’tan sonra: “ Bu vatan için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir” diyen dönemin Başbakanı Tansu Çiller değil miydi?
Devletin içinde bir kanat tasfiye edilecek. Aslında son 5 yıldır yaşanan savaşın, Kürt illerinde ve Suriye’de işlenen cinayetlerin faturası birilerine kesilecek. Bu kaçınılmaz, bu suçları beraber işleyenler şimdi bu suçları bir diğerine yıkarak yıkanmaya çalışacak.
Eymür’ün açıklamaların da dikkat çekilmesi gereken husus şu; Eymür işlenen cinayetlerden pişmanlık duymuyor, özeleştiri vermiyor. “Bir insanı karanlığa koyarsanız o da bir işkencedir. Bir insanın konuşması lazımsa bunu bir şekilde ikna etmeniz gerekiyor. Eğer iyilikle ikna edemiyorsanız daha şiddetli yollara başvuruyorsunuz” diyerek işkenceyi olağan bir durum olarak gösteriyor.
HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak’a suikast hazırlığında bir ekip vardı, biz engelledik diyor. Burada ‘Tahkikat yaptım’ diyerek aslında ‘Devlet bizdik, bırakmadık’ demek istiyor.
Abdullah Öcalan’a yönelik Suriye’de yani başka bir ülkenin topraklarında düzenlenen bombalı saldırıyı öve öve bitiremiyor. Orada yaşanan ve uluslararası suç niteliğinde ki bombalı eylem için hayıflanmıyor ama başaramadıkları için hayıflanıyor.
Tekerlek içinde yuvarlanma işkencesini de hiç duymadığını söylüyor. Eymür yalan söylüyor! Kürt Gazeteci Yüksel Diker; 90’lı yıllarda tekerlek içine konularak yuvarlandığını, coplarla kalaslarla kendisine işkence yapıldığını bizzat bana anlatmıştı. Bir gün kendisiyle bir araya gelirseniz Yüksel Diker’in işkence günlerini dinlemenizi öneririm. Gazeteci Diker; o dönem uygulanan bütün işkence yöntemlerine maruz kalmış bir gazeteci. Elektrik, Filistin askısı, falaka, tekerlek gibi işkence yöntemlerinin hepsini yaşamış.
Eymür’e dönersek; Susurluk kazasından önce yaşanan fail meçhul cinayetlerin devletin bilgisi ve onayı dışında belli gruplar dışında gerçekleştiğini belirterek “Bazı kişilerin yaptığı hatalar” diyerek asıl gerçeği gözümüzden kaçırmak istiyor.
Konu 90’ların Kürt infazlarına gelince sadece : “Tasvip etmiyorum, arşivlerde olmayan çok konu, bilmiyorum” diyerek geçiştiriyor.
Hep aynı hikâye değil mi?
Susurluk, Ergenekon, Sedat Peker vs vs… Hepsinin anlattığı suçların temel sebebi Kürtlere karşı işledikleri suçlar!
Ama konu sorumluları yargılama aşamasına geldiğinde; ne iddianamede, ne mahkeme salonunda mağdur Kürtler, ne de tanıkların içinde Kürt yoktur. Susurluk davası oldu bu ülkede, Ergenekon davası oldu ama Kürt öldürdüğü için yargılanan ve mahkûm olan tek bir kişi yok.
Devlet asla ve katiyen meselenin esasına girmiyor. Suçluları yargılıyormuş gibi yapıyor ama aslında yargılamıyor. Ne mahkemelerde ne de Eymür’ün itiraflarında İşlenen suçlar ve yapılanlara kimsenin bir itirazı yok, “Tamam öldürmeliydik ama yanlış yöntemlerle öldürdük” biçiminde yürüyen bir tartışma yıllardır sürüyor.
Daha geçen gün mahkeme Şemdinli davasında; bombalanan Umut Kitapevi Sahibi Seferi Yılmaz’ı “Bombalı eylem hazırlığında olan terörist”, kitapevini bombalayan Ali Kaya ve arkadaşlarını ‘Görev için orada bulunan devlet görevlileri” diyerek sanıkların beratına karar vermedi mi?
Neredeyse canlı yayında, hepimizin gözünün önünde Roboski katliamı gerçekleşti ama ceza alan tek bir yetkili gördünüz mü?
Biz Kürtlerin yaşadıklarını, bildiklerini yıllar sonra birileri çıkıp bize anlatıyor o kadar.
Bir keresinde İstanbul’da Türk ‘Kardeşlerimle’ bir yerde oturmuş bu konuları konuşuyorduk. Ben faili meçhul cinayetler, köy boşaltmalardan söz edince bana ha…stir çektiler. “Devlet vatandaşını öldürür mü ulan, köyünü boşaltır mı?” diyerek beni dövmekten beter ettiler.
Yıllardır anlatılan, yazılan Susurluk klasiklerinin ülkenin batısında pekte kayda değer görüldüğünü düşünmüyorum.
Bu yüzden Mehmet böyle demiş, Ahmet böyle demiş falan… Susurluk klasiklerinin benim için bir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Yorum yazarak Hbr Çaldıran Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Hbr Çaldıran hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Hbr Çaldıran editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Hbr Çaldıran değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Hbr Çaldıran Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Hbr Çaldıran hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Hbr Çaldıran editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Hbr Çaldıran değil haberi geçen ajanstır.